Saadet Partisi Afyonkarahisar İl Başkanlığı haftalık olağan basın açıklamasını gerçekleştirdi. Basın toplantısında konuşan Saadet Partisi Afyonkarahisar Merkez İlçe Başkan Yardımcısı Erhan Akpınar gündemi değerlendirerek önemli açıklamalarda bulundu. Akpınar’ın açıklaması şu şekilde;
“Öncelikle haftalık basın toplantımıza gösterdiğiniz ilgiden dolayı hepinize teşekkür ediyorum. Muhterem arkadaşlar, değerli basın mensupları, bizleri takip eden kıymetli vatandaşlarımız;
Muhterem arkadaşlar; Son zamanlarda toplumun her bir kesimi hakikaten çok ama çok zor günler geçirmektedir.
Milletimizle gerçekleştirdiğimiz geçim ittifakları kapsamında Geçtiğimiz hafta “Esnaf Kongresi’nde, esnafımızın sorunlarını kendilerinden dinledik. Kongremiz vesilesiyle derdini anlatan esnafımızın sesini bu kez de buradan yetkililere özetleyerek duyurmak istiyorum.
Esnafımız şunları söylüyor, aynen aktarıyorum;
1-) 'Sadece Konya’daki 310 meslektaşımız iş yerini kapatmak zorunda kaldı. Türkiye genelinde ise hizmet sektöründe 12 arkadaşımız, çok üzülerek söylüyoruz; intihar ederek hayatına son verdi.'
2-) '50 bin lira kaybım varsa, pandemi vesilesiyle bana verilen 3 bin lira ile ben nasıl geçineceğim?’’ Kira, elektrik, su, eleman parası ve Ailemin ihtiyaçları…
3-) Sosyal yardımlaşmaya veya kaymakamlığa gittiğimizde, “Tamam, biz size destek çıkıyoruz.” deyip bize koli gönderiyorlar. Ben vergi dairesine bulgur mu vereceğim, pirinç mi vereceğim?
4-) 'Maalesef, devletimden hiçbir şekilde maddi yardım alamadım. Sadece istediğim; devletimiz bize biraz sahip çıksın.'
5-) 'Biz pandemi başladığında 25 personelle çalışıyorduk. Şu an 8’e kadar düştük.'
Evet, 5 ayrı esnafımızın yüreğinden ve dilinden dökülen cümleler bunlar. Böyle daha niceleri var...
Bizler bu cümlelerin birer istisna olmasını isterdik ancak maalesef esnafımızın çoğunluğu bu sorunlarla baş başa ve de çaresiz bırakılmış durumda... İşte ekonomimizin bel kemiği olan esnafımızın hali!
'Görmedim, duymadım, bilmiyorum.' demenin geçerliliği yok artık! İşte biz size gösteriyoruz, duyuruyoruz ve artık biliyorsunuz!
İktidarda bulunma sorumluluğunun gereğini artık bir saniye bile geciktirmeden yerine getirmelisiniz.
Biz Saadet Partisi olarak şu an muhalefetteyiz ve üzerimizdeki bu sorumluluğun tüm gerekliliklerini eksiksiz yerine getirmeye de kararlıyız.
Vatandaşımızın sesine ses olmaya, her bir vatandaşımızın derdini kendi derdimiz kabul ederek çözüm yollarını aramaya ve paylaşmaya devam edeceğiz.
Ve iktidar, bugüne kadar olduğu gibi sorumluluklarını yerine getirmemeye devam ederse; inanıyoruz ki ilk seçimde milletimiz Saadet Partisi'ni yetkilendirecek ve işte o zaman biz bu yetkilendirmenin tüm gerekliliğini bihakkın yerine getireceğiz!
Otomobil artık hayal oldu
Evet, muhterem arkadaşlar;
Her bir vatandaşımız ve toplumun her bir kesimi büyük problemler yaşamaktayken iktidarda bulunanlar ise bambaşka bir Türkiye tablosu çizmeye çalışıyor.
'ABD bizi kıskanıyor, Avrupa bize imreniyor, yakında çağ atlayacağız; onlar da çatlayacaklar, patlayacaklar.' gibi söylemlerle algıları yönetmeye gayret ediyorlar.
Keşke anlattıkları gibi olsa, keşke ortada kıskanılacak bir ekonomi tablomuz olsa sevinirdik, emin olun. Ancak maalesef yok, ne yazık ki durum hiç de anlatıldığı gibi değil!
Hem alım gücü hem hayat pahalılığı gibi pek çok konuda dünya sıralamasında, özellikle son yıllarda diğer ülkelerin epey gerisine düşmüş durumdayız.
Buna pek çok örnek verilebilir ve birçok farklı ülke ile farklı konu başlıklarında kıyaslamalar yapılabilir.
Bazıları, bu da nereden çıktı, diyebilir ama yine de bir misal vermek istiyorum.
Son günlerde vatandaşımız, araba fiyatlarından ve bu nedenle araç sahibi olamadıklarından epey şikayetçi. Bu konuda bir kıyas yapmanın duruma açıklık getireceği kanaatindeyim.
Bakınız; artık zorunlu bir ihtiyaç haline gelen 'otomobil sahipliği' noktasında dünyada ne durumdayız?
İki aileden birisinin arabası yok
Öncelikle TÜİK verilerinden hareketle ülkemizde en az iki aileden birinin arabasının olmadığı anlaşılmaktadır.
EUROSTAT verilerine göre ise dünya genelinde bin kişiye düşen otomobil sayısında son sıralardayız. Gelişmiş ülkeleri bir kenara bırakalım; Bulgaristan ve Romanya’nın dahi yarısından daha az 'otomobil sahipliğimiz' söz konusu.
Günümüzde artık zorunlu bir ihtiyaç kabul edilen otomobil almak için yıllarca çalışmanın yanında; aldıktan sonraki MTV, akaryakıt, sigorta, kasko ve diğer maliyetler nedeniyle de pek çok insanımız için artık hayali bile mümkün olmayan bir meta ürün haline gelmiştir.
Kim insanımızı yaya bırakıyor?
Şimdi de aynı model ve marka otomobil fiyatının Almanya'da ve Türkiye'de asgari ücrete çalışan birinin kaç aylık maaşına denk geldiğinin kıyasını yapalım.
Almanya'da brüt asgari ücret 1.614 Euro; Türkiye'de brüt asgari ücret ise; 3.577 Lira.
Aynı model Volkswagen Polo marka araç Almanya'da 16 bin Euro, Türkiye'de ise 216 bin lira.
Bu verilerden anlaşıldığı üzere, aynı marka ve model bir araç Almanya’da 10 aylık ücretle satın alınabiliyorken; Türkiye’de 60 aylık asgari ücretle satın alınabiliyor.
Ayrıca bu tablonun brüt asgari ücretler üzerinden hesaplandığını; ülkemizde net asgari ücretin 2.825 lira olduğunu ve açlık sınırının da 2.830 lira olduğunu unutmayalım.
Şimdi soruyorum; kim kimi kıskanıyor, kim milleti aldatıyor ve kim insanımızı yaya bırakıyor?
'Avrupa bizi kıskanıyor' diyenler, Avrupa'yı bir gidip görsünler bakalım!
Ancak geri gelmek kaydıyla... Malum son günlerde gidenler pek de geri gelmiyor...
Saadet Partisi olarak biz, insanımızı böylesine kötü hayat standartlarına mahkûm eden anlayışa kesinlikle razı değiliz!
Biz istiyoruz ki insanımız için en temel ihtiyaçlar, ulaşılması hayal bile edilemeyen şeyler haline gelmesin.
Biz istiyoruz ki gerçekten ekonomisiyle, insanlarının alım gücüyle, hayat kalitesinin yüksekliğiyle özlem duyulan ve kıskanılan bir ülke haline gelelim...
Topyekûn müsilaj temizliğine ihtiyaç var
Türkiye haftalardır birtakım iddialarla sarsılmakta ve ne yazık ki normal bir hukuk devletinde yer yerinden oynaması gerekirken ülkemizde bu iddialar karşısında yetkililer kafalarını kuma gömmektedir.
Yargı mensupları, emniyet yetkilileri, siyasiler, iş adamları, gazeteciler ve mafya liderleri aynı cümlenin içerisinde zikredilir hale geldi. Ayrıca aynı otelde tatil yaptıkları ve para alışverişinde bulundukları iddiaları dile getiriliyor!
Yaşananlar karşısında yetkililerin sessizliği ise istifhamların artmasına, iddiaların doğru olabileceğine yönelik kanaatlerin pekişmesine ve kamusal vicdanın yaralanmasına yol açmaktadır.
Çevre kirliliği önemli ama vicdanlar kirlenmeye başladıysa bunun önüne geçmek imkânsız gibi. Tövbe etmekten başka çareleri yok! Bir müsilaj problemini çözemeyenlerin ülkenin problemini çözmesi imkansızdır.
Totaliter rejimler için sopa neyse bizim gibi ülkeler için de propaganda ve medya kuruluşları odur! Ülkemizde son yıllarda medyanın ne hale getirildiği ise zaten hepimizin malumudur...
Şimdi ortaya atılan iddialar ve yaşanan son gelişmeler, bu düzenin nasıl tesis edildiğini, yargı-medya-sermaye düzeninin iktidara bağımlı yapısını ve bu kötü yönetme halinin ürettiği siyasi sonuçları gözler önüne serdi.
Meğer vatandaştan, KYK borçlusu gençlerden alacağını söke söke alan devlet, kimlere göz yumuyormuş!
Meğer çiftçiye, esnafa, vatandaşa destek olması gereken Ziraat Bankası; aslında kimlere, hangi amaçla kıyak çekiyormuş!
Ziraat Bankası kim için var?
Her yerimiz dert küpü! Soruyorum; Ziraat Bankasının kuruluş amacı nedir.
Türkiye'de tarımı ve hayvancılığı desteklemek; çiftçiye, köylüye, vatandaşa destek olmak amacıyla kurulmadı mı bu bankamız?
Anlaşılan, burada denklem tersinden işliyor. Fakirden alıp zengine veriliyor, işçiden alınıp patrona veriliyor, esnaftan alınıp müteahhide ve medya holdinglerine veriliyor.
Şunu da söyleyeyim; hiçbir zaman sermaye düşmanlığı yapmadık, yapmayız. Dürüst iş adamlarımızın arkasındayız.
Ama siz memleketin içine sürüklendiği problemlerin yükünü vatandaşımızın sırtından alacağınıza onun sırtına vurursanız, buna rıza göstermeyiz.
Ayrıca iddialarda adı geçen şahıslar, nasıl bir ihtiyaç duydular da milyon dolarlık kredi çekerek bir medya kuruluşu satın aldılar? Bu nasıl bir ihtiyaçtır, bu neyin desteğidir?
Paran yoksa neden medya kuruluşu satın almaya kalkıyorsun. Hadi, aldın diyelim neden ödemiyorsun?
2008 yılında bir medya kuruluşunun satışında da buna benzer olaylar yaşanmıştı. Şimdi haklı olarak soruyoruz; 13 sene evvel Vakıf Bankası'ndan alınan kredi geri ödendi mi, ödenmedi mi?
Bu konuların hepsinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Buradan açık çağrıda bulunuyorum; adaletten emniyete, iş dünyasından siyaset kurumuna ve devletin tüm kılcallarına varıncaya dek ortalığı saran bu müsilajdan ülkemiz bir an evvel arındırılmalıdır!
Ses kirliği
Diğer bir yandan afyonda yaşanan ses kirliğine değinmek istiyorum, özellikle Devlet Hastanesi Bölgesinde çalışmakta olan yolcu minibüslerinin aşırı korna çalmaları, cenazesi ve hastası olan vatandaşlarımıza aşırı rahatsızlık vermektedir.
Ayrıca gerek motor, araba, tır ve kamyonların egzozların dan sıkan ses vatandaşlarımızı rahatsızlık vermekte bu iki konu hakkında ilimiz emniyet müdürlüğünün tedbir almasını rica ediyorum.
Çiğ yemedik ki karnımız ağrısın
Eskilerin güzel bir ifadesi var; 'Çiğ yemedim ki karnım ağrısın.'
Yarım asırlık tertemiz siyasi tarihimiz ortadadır; Saadet Partisi olarak bugüne kadar ne çiğ yedik ne milletin alın terine, emeğine ve tek kuruşuna elimizi uzattık ne de birilerine peşkeş çektik. Bu nedenle de karnımız hiç ağrımıyor, Allah'a hamdolsun...
Ayrıca milletimiz müsterih olsun; bu iddiaların araştırılmasının, soruşturulmasının, çiğ yiyenlerin, milletin hakkını gasp edenlerin ve bu yüzden bugün dile getirilen iddialar nedeniyle karın ağrısından kıvrananların da hesap vermesi gerekliliğini her fırsatta ve her zeminde dile getirmeye devam edeceğiz.
Bu düşünceler bizleri sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor iyi günler diliyorum.”