Geçtiğimiz Günlerde Cumhuriyet Halk Partisi Afyonkarahisar İl Başkanı Yalçın Görgöz’den kendisine karşı ağza alınmayacak küfür ve hakaret içeren cümleleri için emniyete şikayetçi olan Yasan konu ile ilgili şu ifadelere yer verdi;
“CHP il Başkanı Y. Görgöz takma isim ile sahte isim arasındaki farkı dört aydır hala anlaya bilmiş değil! Demek ki, kendisi araştırmıyor. Etrafındaki insanlara da sormuyor herhalde. Öyle olunca da aynı şeyleri tekrar edip duruyor!
Ben bir daha anlatayım:
Sahte isim:
Başkasının ismini haberi olmadan, izni olmadan onun kimlik bilgileri altında, gizlice yazmak çizmek yani onun adına kullanmaktır!
Sahte isimle yazmak ya da o ismi kullanmak yasal suçtur. Eğer ben başkasına ait sahte bir isim kullanmışsam gidip herkes şikayetçi olabilir! Burada yaptıkları tek şey; Boş, gereksiz, uydurma laflarla halkın kafasını karıştırmak!..
Müstear İsim (Takma isim):
“Bir yazarın tanınmamak için kendi kendisine taktığı ve bunu kullanarak yayın yaptığı isimdir.”
“Nam-ı müstear olarak bilinen bir çeşit takma ad.”
Ülkemizde Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Rıfat Ilgaz, Nazım Hikmet, Yahya Kemal Beyatlı, Peyami Sefa, Kemal Tahir, Ergün Göze ve Fehmi Koru gibi birçok yazarımız müstear isim kullanmıştır.
Müstear isimle yazmak, çizmek ve takma ismi kullanmak suç değildir. Ancak takma isim adı altında hakaret, küfür yapılırsa suç olur. Zaten, kimlikte yazılan isim altında da hakaret ve küfü yasal suçtur.
Atıf Kocaoğlu başkasına ait bir isim değildir. Yıllardır sadece farkındalık olsun düşüncesiyle takma isim olarak kullanılmıştır.
Atıf ismini taa çocukluğumda çok severdim. “Koca' sözcüğü de babamın (Kocaosman) lakabıdır. Bende Koca Osman'ın oğlu olduğum için 'Kocaoğlu' olarak Atıf isminin yanında kullandım.
Ayrıca Atıf Kocaoğlu ismi altında benim kendi doğum tarihim, doğum yerim ve mesleğim yazılıdır. Şemseddin Yasan’ın ismi altında ne yazılı ise Atıf Kocaoğlu ismi altında da aynı şeyler yazılıdır!
Bunun neresi Sahte isim olur? Gerçekten şu ana kadar anlamış değilim. Paylaşım ve yazılarıma gelince, Anayasamızın 26. Maddesi:” Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” Der.
Herkes gibi şimdiye kadar bu yasak hakkımı bende kullandım. Kent Konseyi Başkanları susacak diye başka bir madde de yok! Bundan sonra da herkes gibi bizde milli ve manevi değerlerimize sahiplenme hususunda düşünce ve kanaatlerimizi sözlü ve yazılı olarak açıklamaya devam edeceğiz. Buda bizim özel tasarrufumuzdur!
1. Konseyi logosunun değiştirilmesi?
Biz göreve geldikten sonra diğer illerin Kent Konseyi logolarını araştırdık. Hemen hemen hepsinde;
1.Yöresel ögeler ön plana çıkmış!
2.Hepsinde Kent Konseyi amaç ve ilke bazlı figürler esas alınarak logolar yapılmış! Bizde diğer illerde olduğu gibi bu iki hususu göz önüne alarak yepyeni bir logo yaptık. Dikkatlice incelendiğinde yöresel değerlerimiz ve Kent Konseyimizin amaçları, ilkeleri doğrultusunda bir logo yapılmak istendiği çok rahatlıkla anlaşılabilir! Bu tamamen iyi niyetle yapılmış bir çalışmadır.
Ancak, yeni logoda diğer illerde olduğu gibi ulusal değerlerimizden herhangi bir figür, görsel kullanılmadı. Yani daha önceki logodan (Atatürk süeti ve diğer görseller) hiçbir şey alınıp yeni logoya tekrar konulmadı! Bundan dolayı bazı siyasi parti temsilcileri bu yapılan yeni logoya karşı çıktılar. Konuyu siyasallaştırıp, tepki gösterdiler.
Hatta daha da ileri gidip, Atatürk düşmanı olarak ilan ettiler! Aslında bu suçlama bu anlayış; logolarında “Atatürk süeti” olmayan bütün Kent Konseylerimiz bu suçlamaların bir şekilde muhatabı oldular. Töhmet altında bırakıldılar! Haksız, mesnetsiz bir suçlama ve cezalandırma olduğu kadar! Aynı zamanda hedef göstermedir!
Bütün bu olumsuzluklar karşısında biz yine iyi niyetli olduk. Yanlış anlaşılmalar ortadan kalksın diye; Kent Konseyi Yürütme Kurul kararıyla tekrar eski logomuzu faal hale getirdik. Amma velakin, bazı kişiler toplumu germeye, kışkırtmaya, şahsıma hakaretler etmeye devam ettiler! Bunların niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmekti. Bu konuyu iyice siyasallaştırıp, kendilerini ön plana çıkarmaktı!
Halkımızın %80’ni bu operasyonun, haksız yere yapılan suçlamaların esas amacının “Atatürk süeti” olmadığını çok iyi biliyordu! Biz bu işi artık halkımıza havale edip, unutmaya başladık. Hakaret, küfür, hedef gösterme işine yeltenip suç işleyenleri de yargıya taşıdık!
Şikayetçi olma sebepleri:
1- “Atatürk düşmanı” suçlaması:
Bu çok ağır bir suçlama. Bizi, belli bir kesime, bazı fanatik insanlara düşman olarak gösterilip, düpedüz hedef gösterildik. Hedef haline getirildik! Bu tür suçlamalardan dolayı değişik yollardan birkaç defa tehdit aldık. Nerede ise kavga etme durumuna düştük. Bir sürü hakarete maruz kaldık. Bütün bu baskılardan çok büyük sıkıntılar yaşadık. Küçük düşürüldük. İtibar kaybına uğradık.
Özgürlükler ülkesi Türkiye’de;
Siyasi görüş farklılığından dolayı konumu ve durumu ne olursa olsun başkalarını suçlama hakkına sahip değildir. Atatürk’ü ya da dini bahanelerle, karşıt görüşteki insanlar suçlu ya da düşman ilan edilemez! Korku ve baskı altına alınamaz! Hedef gösterilemez. Eğer, Atatürk’e karşı bir suç işlenmişse, düşmanlık yapılmışsa TC. Devletinin kanunları, yasaları, yargıçları ve kolluk kuvvetleri var. Suç duyurusu yapılır. Devletimizde gerekeni yapar. Kişinin varsa suçu cezasını yargı verir.
2-hakaret, küfür dilini kullanma:
CHP İl Başkanı “Başkan, sen anandan yine çıkardın. Ama baban kim olurdu, bilinmez şerefsiz.” Diyor. Bu sözler kesinlikle basit bir hakaret değil. Düpedüz hedef belirterek, bilinçli bir şekilde karşı tarafa yapılmış bir küfürdür! Aynı zamanda çok ağır hakaretler içermektedir! Ne demek, “Sen anandan yine çıkardın! Bu ifade çok ağır bir hakaret olduğu kadar. Bir il başkanına yakışmayacak seviyede çirkin sözler!
Yine aynı şekilde “Âmâ baban kim olurdu, bilinmez şerefsiz! Bu sözleri kime söylesen küfür olarak algılar. Eğer bu küfrün muhatabı söyleyenle aynı seviyede bir şahsa olsa idi; Daha ağır bir küfürle mutlaka karşılığı olurdu! Ya da daha ileri gidilip, kavga sebebi olur! Daha da kötü şeyler olabilirdi!
Bizim literatürümüzde küfre küfür yoktur.
Medeni, aklı-selim bir insan bu tür olayları yargıya taşır. O şekilde bu küfür ve hakaretin hesabını sorar! Bizde öyle yaptık. Mağduriyetimizi gidermek için devletimizin kapısını çalıp, adaletin tecelli etmesini istedik. Bu konu artık yargıya taşındı. Hak ve adalet er geç mutlaka yerini bulacak. Suçlu olan cezasını çekecektir!
Ana muhalefet partisinin il başkanı sorumluluk taşımalı! Fevri hareket ve davranışlardan mutlaka kaçınmalı! Mahiyetindeki binlerce, on binlerce insanın lideri durumunda. Bu yüzden olaylara sağ duyu ve sabırla yaklaşmalıdır. İyi örnek olmalı. Küfürle hakaretle siyaset yapılmaz! Karşıt siyasi görüşteki insanların fikir ve düşüncelerine saygılı olma hepimizin asli görevidir.
Demokrasilerin olmazsa olmazı partilerdir. Partilerinde olmazsa olmazı ise eleştiri ve uyarılara her zaman hoşgörülü ve her zaman açık olması gerekir! Son zamanlarda bizi de hem taktir edenler hem de eleştirenler oldu. Hakaret ve küfür içermeyen eleştirilerin hepsine hoş görülü olduk! Bilakis haklı olanların uyarılarına kulak verdik. Memnuniyetle karşıladık.
Eleştiriye her zaman sonuna kadar evet… Ama, hakaret, küfre ve düşmanlığa asla asla müsamaha olmamalı…Çünkü bu tür söylemler; Türk halkını, Türk milletini ifsat eder. Halkı birbirine düşürür. Hatta düşman eder!
Atatürk’ün bizlere emanet etmiş olduğu TC. Devleti; Gücünü yasalardan ve halkından alır. Devletin ve milletin iradesine isyan olmaz. Türk halkının görevlendirdiği, yetki verdiği TBMM, Cumhurbaşkanı ve Onun Hükümeti halkımız adına idari yönden söz ve yetki sahibidir! Huzur ve barış hepimize lazımdır! Hatalar her zaman düzeltilebilir. Tekrar ediyorum; yeter ki yalan, iftira kin ve nefret ve en önemlisi de düşmanlık olmasın.”